Seyahat Terapi - I
- Zeliha SUBASI
- 2 Eyl 2022
- 3 dakikada okunur
Sibirya’nın dağlarından çıkıp Anadolu topraklarına kadar gelen atalarımızın, yaşadığı yere bir saat uzaklıktaki ilçesine gitmeyen torunları acaba neden evlerinden dışarı çıkmakta bu kadar tereddüt ediyorlar?

Seyahat terapi (Journey Therapy) adı, 1990’ların başında Amerika’da geliştirilmiş bir tinsel uyanış, hücresel iyileşme ve duygusal iyi oluş metodu için kullanılmaktadır. Yöntemin öncüsü Brandon Bays. Yöntem temel olarak, yıllar boyunca vücudun içine sıkışıp kalmış olan acı verici duygu ve anıların ortaya çıkmasını, bunlara erişerek çözümleyebilmeyi esas alıyor. Burada bahsedeceğimiz seyahat terapi ise, hem tinsel hem de bedenle gerçekleştirilen seyahate atıfta bulunuyor. Alışkanlıkları terk etmek, başka bir mekana, coğrafyaya, eve, iş yerine geçmek, uzun ya da kısa süreli seyahatlere çıkmak bizim sözünü edeceğimiz seyahatin kapsamına giriyor.
Psikoterapi, içsel bir yolculuktur.
Gerek Brandon Bays’ın metodunda gerek danışanın terapisti ile yaptığı seansları tarif ederken, “içsel bir yolculuk”, “birlikte çıkılan seyahat” ifadelerinde olduğu gibi “yol” ve “yolculuk” gibi metaforlara sıklıkla başvurulması tesadüf değildir. Bu ifadeler elbette doğrudur. Psikolojik açıdan, ruhsal problemleri olan birine rehberlik eden terapist onunla birlikte bir yola çıkmaktadır. Seanslar, danışana daha önce fark etmediği kapılar açan, onu bilincinin derinliklerine götüren, yeni düşünme şekilleri öğreten bir seyahattir.
Yolculukta olduğu gibi, terapi şaşırtıcıdır.
Ruh sağlığını korumak ya da iyileştirmekten bahsederken seyahat gibi bir benzetmeye başvurulması tesadüf değildir elbette. Yola çıkan kişi, olduğu yerden hareket ederek düzenli hayatını geride bırakır. Arkasında evi, ailesi, tanıdıkları, eşyaları kalır. Onlardan uzaklaşır. alışıldık ve güvenli limanını tek ederek; riskli, belki de tehlikeli olabilecek bir serüvene doğru yelken açar. Terapiye gelen danışanın tecrübesi de böyledir. Bazen kendisine korku veren şeyler duyabilir, farkına yeni vardıkları onu üzebilir, canını yakabilir. Terapi süreci bu nedenle sürprizlerle doludur. Viktor Frankl’ın deyimiyle terapiye gelen kişinin bazen duyulması hiç hoş olmayan şeyleri duyması gerekir, bu da kişiyi şaşırtabilir, tıpkı yolculuklarda gördükleri gibi.
"Hayat bir yolculuktur ve her bir bölüm çok ilginç." – Zeenat Aman
Seyahat İyileştirir mi?
Geçmiş yüzyıllarda seyahat gerek ruh sağlığına iyi gelmesi, gerek bilim yapmak için gerekli bilginin bulunması, gerek zorunlu göçlerle birlikte anılan bir kavramdı. Bugün de hala son ikisi geçerliliğini korumakla beraber, ruh sağlığına nasıl etkilerinin olduğu, iyileştirici olup olmadığı konusunda söz edilmeyen çok şey var gibi görünüyor.
2013 yılından bu yana (Bu tarih “Interrrail” denilen seyahat tecrübesi grubunun resmi sosyal medya sayfasının kuruluşudur) gezme, seyahate çıkma, dünya turu yapma, seyahat için işini bırakma, birikimini harcama gibi konseptler sıklıkla karşımıza çıkıyor. Gençlerin eşyadan çok deneyime önem vermeye başladığını görmek bir bakıma oldukça sevindirici. Gezenin bilgisinin de arttığını, bakış açısının genişlediğini, farklılıklarla karşılaşmasının kişisel gelişimine katkısının olduğunu varsayacak olursak, bu seyahat alışkanlığı bir tür tecrübi bilgi alanına dönüşüyor, denilebilir. Diğer yandan acaba bu davranışların başka hangi psikolojik süreçlerle ilişkili olabileceği sorusu aklımıza geliyor. Macera? Değişiklik ihtiyacı? Yeni kültürleri tanıma? Tek başına hayatta kalabilme deneyimi? Kaybolmanın büyüsü? Hepsi? Hiçbiri?
Seyahat terapide mekan ve yer değişikliğinin insan psikolojisini nasıl etkilediğini konuşacağız. Erol Göka’nın sözünü ettiği gibi, göçebe kültürümüzün izlerini hala taşıyıp taşımadığını gündeme getireceğiz. 2013 yılından bu yana sayısı artan “İnterrail Türkiye” gençlerinin motivasyonlarını sorgulayacağız. “Kars Rail” in popülerliğinin arka planını, uçakla bir saatte gidilebilecekken 25 saatlik tren yolculuğunu göze aldıran motivasyonu ele almaya çalışacağız.
Çok okuyanın değil çok gezenin bildiğine inanan bir toplumda, komşu şehrine gidemeyen insanların varlığının yanında; sırf köyünden kopmamak için her yıl düzenli olarak saatlerce yol kat edip Karadeniz’in dağlarındaki memleketine giden insanları konuşacağız. Sibirya’nın dağlarından çıkıp Anadolu topraklarına kadar gelen atalarımızın, yaşadığı yere bir saat uzaklıktaki ilçesine gitmeyen torunları acaba neden evlerinden dışarı çıkmakta bu kadar tereddüt ediyorlar?
Tebdili mekanda ferahlık vardır...
Kişinin seyahat etmesi hem ruhsal hem de bedensel bir yolculuk olarak düşünülürse, seyahatin her zaman bekleneni vermediği durumlar da var elbette. Örneğin bir dönem romantik bir şehir hayaliyle Paris’e giden Japon turistler, bu ziyaretlerinde o kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşamışlar ki, Japon psikiyatrist Hiroaki Ota, 1980’lerde “Paris Sendromu” adında bir hastalık tanımlamış. Paris’te umduğu romantizmden daha çok gürültülü, kalabalık, yoğun trafiğin olduğu bir şehir gören Japon turistlerden bu deneyim sonrası bunalıma girenler olmuş. Bu rahatsızlık nedeniyle 2006 yılında 12 tane Japon’a “paris sendromu” tanısı koyulmuş.
Yine de konargöçer atalarımızın sözlerine kulak vermekte fayda var,
“Tebdili mekanda ferahlık vardır”. O zaman hadi, biraz gezelim.
Comentários